Archive for Ocak 2014

Nurdish Güncükü: Ahahahaha!

By : Nurdish
Hayırlı Cumalar Gençlik!

Hafta başında güncelde ne yazsam diye kara kara düşünürkene, kuzenim bana GIF resimlerle dolu bir sayfa gösterdi. O an dedim ki: "İşte budur! Güncelde sırf bunu yayınlasam yeter de artar bile!" Öldüm gülmekten! Resmen mideme kramplar girdi, nefes alamadığımı hissettim o derece komikti yani. Bir yandan gülüyor, bir yandan da inşallah patron kızmaz diyordum. :D Bu sıralar onedio.com sitesini pek bir kurcalar oldum. İleride de çok hoşuma gidenleri sizlerle paylaşmaya karar verdim.
O komik görüntüleri paylaşalım şimdi:

http://onedio.com/haber/sabri-tasip-insanlardan-intikam-alan-19-obje-238564#

-Gifler kaldırılmıştır. Yukarıdaki linkten görüntülere ulaşabilirsiniz.-
Sizin de en az benim kadar güldüğünüzü varsayarak güncellerime zıplıyorum.

Bu hafta elimizde 2'şer adet Sunako (Eva & Arum), Yamada (Saparrow & Eva) ve Hadaşi (Saparrow) bölümlerimiz mevcut. Özellikle Hadaşi bu hafta fena valla! Acaba bir sonraki bölümde neler olacak acaba diye merak içerisindeyim. O yüzden size kıllık olsun diye bir sonraki güncele Hadaşi eklemeyeceğim. Çatlayın meraktan hahaha :D Yok, yok, şaka yaptım, bir sonraki günceldede olacak inşallah ;) Ama bir dakika ya... Ben o günceli Sunako'ya adamayı düşünüyordum. Neyse daha karar vermiş değilim. Her ikisine de hazırlıklı olun. hehehe. Bu kadar konuşma yeter. Ellerinize sağlık cadılar! Afiyet olsun okurcanlar! 

Yamato Nadeshiko Shichi Henge: 97-98

Yamada-kun to Nananin no Majo: 81-82

Hadashi de Bara wo Fume: 22-23

Neobinin Güncesi: Oppa, Acumma, Acuşşi

By : Neobi
Tumblra girdim, oppa yazdım ve karşıma çıkan ilk resmi kaptım geldim. Yalnız 37 yaşında ki acuşşiyi ( acuşşi=amca ) tumblrn bana oppa diye kaktırması çok ironik olsa da son dizisinde ki başarısından dolayı bu aldatmacayı es geçiyorum. Bu arada yukarıda ki gif son dizidi The Master Sun'dan. Hatta tam o anda ne yaptığını da anlatayım. Şimdi bu acuşşi sevdiği hatunun evine gidiyor. Yahu diyor o kadar geldik insaf. İnsan bi su neyim ikram eder. Hiç mi görgün yok cık cık nidalarıyla oturduğu yataktan kalkıp dolaba yöneliyor. Dolabı bi açıyor ki ne görsün ceviz büyüklüğünde ki ( cidden öyle :P ) dolabın zaten kısıtlı raflarından birisi bira dolu. Hatun diyor sende amma ayyaş çıktın haa. Yok diyor hanım kızımız. O biralar bizim güvenlikçi oppa'nın. ( Bakınız güvenlikçi oppa )
Her neyse bizim acuşşi atarlanıyor tabii. Sen demek elin
güvenlikçisinin biralarını dolabına istiflersinn haaa diyerekden
biraları alıyor eline gifteki gibi sallıyor da sallıyor. Kendince
intikam alıyor işte kkkkk. Hazır bu kısmı anlattım biraz da
diziden bahsedeyim. Dizimizin adı The Muster Sun...
Hayaletleri gören bir kadın, buz prensi bir adam ve hayaletlerden deli gibi korkan bir oppa. Birde bol bol oradan
buradan fırlayan hayaletler. Daha ne olsun azizim daha ne olsun. Yalnız bu hataletler öyle görünmekle de kalmıyor. Hanım kızımızın hayatını kararttıkları yetmiyormuş gibi birde
ben öldüğüm için şunu yapamadım git yap, bunu da yap, ay şunu da yapmazsan hatrım kalır gibi direktiflerle iyice yerleşiyorlar hatunun baş köşesine. Bakmayın böyle anlattığıma ciddi anlamda benim top listemde ilk sıralara oynuyor bu dizi. Gerek acuşşinin o mimikleri, oppanın tepkileri ve de en önemlisi en sevdiğim kadın oyuncunun da bu dizide olması benim top listeme girmek için yeter de artar aslında kii So ji sub acuşşisi de korenin efsane aktörlerindendir. Neyse ballandıra ballandıra tumblrun yönlendirmesi sonucu aklımda dahil olmayan dizimizi anlattığımıza göre gelelim başlığı açıklamaya. Daha bir kaç dakika önce sizin için yada mask okuyanlar için bir rehber hazırladım. Mangada da bol bol geçen hyung, oppa gibi terimlerin karşılıklarını içeren bu sayfa sağolsun bu haftaki güncel başlığı ne olsa acaba yaaa derdinden de beni kurtarmış oldu.
Ehh benim diyeceklerim bukadar. Daha çok çene çalmak isterdim amma velakin benim veletlerin notlarını sisteme girmem gerekiyor. Yoksa yakında hepsi benim evde yaşamaya başlayacak öğreneceğiz diye. Diğer güncelde görüşmek üzre der süpürgeme atladığım gibiii kaçarım bu diyardan.

Güncel Listesi

Black Bird 22

Bokura Ga İta 29-30

Kaichou Wa Maid Sama 60

Kimi Ga Suki 5

Kyou Koi wo Hajimemasu 21

Kyou no Kira-kun 3.5

L-DK 32

Love İn The Mask 60-61-62

Nana 5

Orange Marmalade 42-43-44

Skip Beat 165-166

Taiyou no Ie 11

Yankee-kun to Megane-chan 73 - 74

Yumemiru Taiyou 22

Mabushi Majo Ailesi Keyifli Okumalar Diler


Madem açılışı so ji sub acuşşimle yaptık kapanışı da demin anlattığım dizide sıkça yaptığı defol hareketiyle yapayım kkkkk


Yumemiru Taiyou

By : Neobi
Diğer Adları: Yume miru Taiyou, Dreamin’ Sun, 夢みる太陽 

Tür: Shoujo, Romantik, Komedi
Cilt Sayısı: 10
Bölüm Sayısı: 47
Mangaka: Ichigo Takano
Yayımlanma Tarihi: 2008 - Kasım 2011
Dergi: Bessatsu Margaret

Çevirmen: Rosario
Editör: Mahlas & Neobi



Konu: Evden kaçıp bir de üstüne okulu asan Shimana Kameko umutsuzca bir parkta boş boş dolanırken, şans eseri, kimono giymiş ve yere boylu boyunca uzanmış garip bir adamla tanışır. Sokak ortasında yatan
bu adam kendisine yardım etmesi karşılığında Shimana'ya kalacak bir yer teklif eder. Kalacak yer bulmanın verdiği sevinçle bu öneriyi kabul eden Shinama, yerine getirmesi gereken 3 şartı duyduğunda ne yapacaktır?


Not: 21'e kadar olan bölümlerin çeviri ve editi ATORİ grubuna aittir.


İndirme Linkleri

Cilt 1

Cilt 2

Cilt 3

Cilt 4

Cilt 5
bölüm 19-23  MG MF


Cilt 6
Bölüm 24-28 MG

Cilt 7
Bölüm 29-32 MG

Cilt 8
Bölüm 32,5 MG MF
Bölüm 33 MG MF
Bölüm 34 MG MF
Bölüm 35 MG MF
Bölüm 36 MG MF
Bölüm 37 MG MF

Cilt 9
Bölüm 38 MG
Bölüm 39 MG
Bölüm 40 MF
Bölüm 41
Bölüm 42

Cilt 10
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47

Nurdish Güncükü: Geldim,geldim!

By : Nurdish

Hayırlı Cuma'lar Gençlik!

Geldim, geldim! Merak etmeyin, endişelenmeyin. Bir sürü bölümle geldim hemde! Beklediğinize değecek yani. ;)

Güncelimizde klasik serilerimiz Yamada ve Sunako 2'şer bölümleriyle mevcut. Onların yanında 2 hadaşi de var efendim! Nevale'yi sevgiyle anar, "Baaaak! Biz hızlı gidiyoz, gördün mü?!" diye çatlatırım. :D :D :D Ve de sabırsızlıkla beklenen Watashi ga Motete Dousunda'nın yeni bölümü de geldi!!! Peki benim sorumluluğumdaki mangalarda neden gecikme var? Hehehe... Editörlerim bu yazımdan hiç hoşlanmayacak. :D Yok yok, o kadar acımasız olmayacağım.

Uzun uğraşlar, bilumum söylenmeler ve baskılar sonucunda Arum'dan Sunako'larımı almayı başardım. Geçen güncelde güncel vermememin sebebi Sunako'sun güncelin üstüme tutmamasıydı. Pazartesi elime geçmişti bölümler ama bir kaç gün daha bekleyip günümde güncelimi vermek istedim. He, Arum'dan bahsediyordum. Aslında hatun biraz zor günler geçirmiş. Annesinin ağrıları ve kendi gribi derken bayağı bir bitap düşmüş. Bunları bana anlattığında gerçekten çok üzüldüm. Kız bunlarla uğraşırken bir de benim azarlarımla uğraştı resmen... Zaten buradaki tek sıkıntı bir haber vermesi esasında. Neyse konuştuk halleştik gençle. İnşallah akan burnusu ve öskürükleri de iyileşirde tamamen toparlanıp ayağa kalkar. Yaa, kız bu haldeyken size bölüm yetiştirmeye uğraştı! Her şey sizin için zaten okurcanlar... :P :D

Speedy Gonzales Eva eşliğinde çekirgesi ve benim full-time editörüm Saparrow Yamada'yı yaptılar. Saparrow editleri yapıyor, Eva da kontrol ediyor. Saparrow Yamada'nın yanında bir de Hadaşi yapıyor. Süperler bu kızçeler yani :D

Watashi'ye gelince... valla bana hiç yüklenmeyin gençler! Hep bu Sago'nun suçu! Ben çeviriyi ona atalı nice zaman oldu, anca verdi bölümü. Hatta ben sabah yayınlayacaktım ama beni bu saate bıraktırdı. Hurraaaa! Çullanın üzerine! Baskı yapın da 3.bölümü hemen yapsın. :D (tabi önce ben bir çevireyim onu :P)

Elerinize kollarınıza sağlık gençler! :)

Bu arada gördünüz mü Yankee-kun'lu, Yamada'lı one shot mangamızı? Çooook heyecanlı! :D Pek yakında Saparrow ile hazırlayıp önünüze tatlı niyetine sunacağız.

Bölümlerimize gelelim şimdi:

Yamato Nadeshiko Shichi Henge: 95-96

Yamada-kun to Nananin no Majo: 79-80 

Hadashi de Bara wo Fume: 20-21

Veeeeeeeeeee...

Watashi ga Motete Dousunda 2!

Afiyetler olsun gençler! ;)

Yankee-kun na Yamada-kun to Megane-chan to Majo

By : Nurdish
Diğer İsimleri: Yankee-kun na Yamada-kun to Megane-chan to Majo, Yanki Yamada  ve Dörtgöz Kızla Bir Cadı
Tür: Komedi, Gender Bender, One Shot, Shounen
Mangaka: Yoshikawa Miki
Yayınlanma Tarihi: 2014
Uzunluk: 1 bölüm
Çeviri: Nurdish
Edit: Saparrow




KONU

Yankee-kun to Megane-chan ve Yamada-kun to Nananin no Majo severler bu (one shot) tek bölümlük mangaya bayılacak! Konuyu zaten biliyoruz, fazla söze gerek yok.
Teşekkürler Mangaka Yoshikawa! 

Vuhuuu! işte özel bölüm karşınızda!!!

Yankee-kun na Yamada-kun to Megane-chan to Majo
Özel Bölüm: MF

Neobinin Güncesi: Geçmiş Zaman Masalı

By : Neobi
Daha önce yeşilliğin bu denli bol olduğu bir yerde bulunmamıştım. Etrafı size tarif etmem gerekirse yeşil. Bol bol yeşil. Başka da bir şey yok. Daha da önemlisi buraya nasıl geldiğime dair bir fikrim de yok. Her zamanki gibi rutin işlerimi yapmak amacıyla güne açtım gözlerimi. Her zaman yaptığım gibi son dakika kala kalktım. Apar topar giyinip evin içerisinde koştururken kahvaltı masasından bir dilim kızarmış ekmek kaptım, kardeşime beni zamanında uyandırmadığı için bir küfür savurdum ve tam kapıdan çıkacakken her sabah yaptığım gibi ayağımı kapının eşiğine geçirdim. Okula yetişmek amacıyla saat tam 10 da geçen 34Z otobüsüne yetiştim vee işte burada film kopuyor. Normalde otobüsle 1 saat yol gittikten sonra okula varmam gerekirdi. Fakat şuan göz alabildiğince yeşil bir ormanın tam ortasındayım. Benim bugün çok çok çok önemli bir sınavım var ama ben bir ormanın ortasında dikilmekle meşgulüm. Aman ne güzel... 

Etrafa bakmayı bırakıp gözlerimi  kendi üstümde gezdirince gördüğüm şey beni dehşete düşürüyor. Etek kısmı fırfırlı ve kabarık, belden bir korseyle oturtulmuş üst kısmım neredeyse elbiseden fırlayacak gibi. Benim gibi salaş giyinmeyi seven bir kıza göre çok çok şık ve demode. Evet gerçekten demode. Sanki 1780'lerin Fransa'sında gibiyim. Ve en önemlisi saçımda kocaman bir topuz.

Rüya görme olasılığımı düşünüyorum bir an. Rüya olmalı değil mi? Bu durumu başka ne açıklayabilir ki? Fakat sabah şu yukarıda anlattığım şeyleri yaşadığıma eminim. Hatta ayağımın acısı bile daha geçmedi. Dahası bu ormanda hiç otobüs koltuğuna benzeyen bir şey de görünmüyor. Kısacası nasıl oldu bilmiyorum ama kendi zamanımdan koparılıp buraya bir yere sürüklendim. 
Durum her ne olursa olsun, bu lanet yerden çıkmam gerek.  Böyle önemli bir sınavım varken neden tüm bu gerçek olamayacak kadar saçma şeyler benim başıma gelir ki diye söylene söylene yürüyorum yeşilliğin içerisinde... Sağa bakıyorum, sola bakıyorum, önüme arkama aklıma gelebilecek her yere ama her yere bakıyorum. Ama hiç bir çıkış varmış gibi de görünmüyor. Sakin ol kızım diyorum kendi kendime. Nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver. Evet aynen böyle. Şimdi kendime geldiğime göre beynimde ki gri hücreleri çalıştırıp buraya nasıl düştüğümü çözebilirim. Onu çözemesem bile bir çıkış bulabilirim. 
Kafamı çalıştırmak için  en büyük alışkanlığım olan volta atma metodunu kullanıyorum. Topuklarım yeşil zemine bata çıka bir oyana bir buyana yürüyorum. Sağ çaprazımda ki Ardıç ağacını geçiyorum. Biraz ilerisinde ki Defne ağacını geçiyorum. Defnenin hemen dibinde ki iğde ağacını geçiyorum. 
Ardıç, defne, iğde... Ardıç, defne, iğde... Ardıç, defne iğ-...
- Hey Ros... İşte bu ses düşüncelerimi bölüyor. Biraz korkarak, birazda umut ederek dönüyorum arkamı ama kimse yok. Hah bir serap görmem eksikti...
Tekrardan volta atma ritüelime döneceğim sırada aynı ses yine sesleniyor: - Hey ros buradayım.
Yine dönüyorum arkamı, fakat yine hiç kimse yok. Oflaya puflaya artık hiç bir işe yaramayacağına emin olduğum ritüelime döndüğüm sırada aynı ses bir kez daha seslenince " yettiniz ama artık be " diye sesimin çıktığınca bağırarak olduğum yeri tekmelerken ayaklarımın etrafını çevreleyen bir kaç karaltıyı  fark ediyorum. Aslında ileri derece miyop'umdur ama nedense gözlerim şuan cam gibi görüyor. Ayağımın dibinde hareket eden karartıların ne olduğunu tam olarak görebilmek için iyice yere eğiliyorum. 
İyice yere eğildiğimde tam 14 gözün bana baktığını fark ediyorum. 14 göz 7 adam... Daha doğrusu 7 cüce.
Haha iyice kafayı yedim. Ciddi ciddi sıyırdım. Nerede olduğunu bile bilmediğim bir ormanda, üstümde uyduruk bir kıyafetle 7 tane cücenin gözlerini içine bakıyorum şuan. Kendi aralarında hararetli bir tartışma içerisindeler:
1. cüce: Bir gözü bizim orman gibi neredeyse...
2. cüce: Bir dev, bir dev, hemen kaçmalıyız korkunç bir dev 
~~ bana korkunç diyor resmen ukala bücür ~~
3. cüce: Beyler bu bizim yıllardır beklediğimiz prenses bir sakin olun.
4. cüce: Bence gözlerini oyalım. 
5. cüce: Bence o çok tatlı baksanıza kırmızı ruju bile var. 
~~ bir dakika... kırmızı ruj mu? iyi de ben hiç kırmızı ruj sevm- aman neyse şuan kafamı takmam gereken en son şey bu olsa gerek bu kadar absürtlük içerisinde ~~
6. cüce: Cadı bizi bulmadan kaçalım. Bu da ne yaparsa yapsın.
~~ Bir cadıdan bahsediyorlar. Beni öldürmeyi düşünen bu 7 bücür bir de cadıdan bahsediyor. Aman ne güzel, ne güzel... ~~
7. cüce: Bence onunla konuşmalıyız. Hemen karar vermeyelim çocuklar.
7. cüceyi seviyorum. Akıllı olduğu duruşundan belli bir kere. Fakat bir türlü susmuyorlar. O küçücük tartışmaları, tiz sesleri resmen artık kafamda çınlıyor. Bakın diyorum sakince
- Kavganızı böldüğüm için üzgünüm ama benim çok önemli bir sınavım var ve bu lanet yerin neresi olduğuna ve nasıl çıkacağıma dair hiç bir fikrim yok.
Fakat beni sallamıyorlar. Kendi kavgaları onlara nedense daha önemli geliyor. Zaten gerilmiş olan sinirlerim iyice çileden çıkıyor ve sesimin çıktığınca bağırıyorum:
- Bi kesin sesinizi allah aşkına...
7 cüceninde yüzü aynı anda bana dönüyor ve gördüğüm andan beri hiç sevmediğim 4. cüce cevap veriyor:
- Sağır değiliz...
- Öyle mi buradan bakınca hiç öyle görünmedi de. Her neyse benim buradan çıkmam gerek. Ve siz  7 ufaklık bana yardım etmek zorundasınız...
4. cüce: Bence gözlerinden önce dilini keselim.
Of allah aşkına nasıl bir kabusun ortasındayım ki. Tekrar kendime hakim olmaya çalışarak yavaş yavaş konuşmaya başlıyorum:
- Siz masal kahramanlarıyla bizzat tanıştığım için çok mutluyum ama gerçekten buradan gitmem gerek. Bana yardım ederseniz hem siz bu güzel ormanınızda eski huzurlu yaşantınıza dönebilirsiniz hem de ben kendi zamanımda şuanda muhtemelen bitmek üzere olan sınavımın sonuna yetişebilirim he ne dersiniz?
Sanki fi tarihinden gelme biri konuşuyormuş gibi anlamsız gözlerle bön bön yüzüme bakıyorlar. Ağlayacağım galiba. O kadar mutsuz ve sinirliyim ki miğdem bulanıyor. Tam o anda akıllı olduğuna başından beri emin olduğum 7. cüce kendisine tamamen zıt kocaman bir gülümsemeyle bana dönüyor ve:
- Madem öyle sana yardım edeceğiz fakat bize buraya nasıl geldiğini anlatman lazım.
diyor. Buna cevap vermeyi gerçekten çok isterdim ama verecek bir cevabım yok. Çünkü cidden bu kabusa nasıl düştüğüme dair bir fikrim yok. Yinede hatırladığım kadarınca anlatıyorum. Bilgece ve sessizce beni dinleyen cüceler nedense telaşa kapılıyor bir an. Hikayem bittiğinde üzgün gözlerle yüzüme bakıp:
- Cadının sevgilisi olan prensi ayartman lazım diyorlar.
Tam bana göre haha hahahahah cidden şuan kahkahalarla gülebilirim içinde bulunduğum duruma. Hatta miğdem bulanmasa ve üstümde hareketlerimi kısıtlayan bu elbise olmasa tepine bilirim de. Gülerek zorla da olsa konuşmaya çalışıyorum:
- Be- Ben bir prensi ayartacağım öyle mi? Hahahaha Hem de cadının sevgilisi olan prensi hahaha Beni öldürmek için neden kalbime bir hançer saplamıyorsunuz ki ? Hem daha kolay hemde çok hızlı olur. Yani sevgilisini ayartırken bir cadı tarafından basılıp  başıma nelerin gelebileceğini kestiremediğim bir ölümü beklemek pek eğlenceli değil de...
Yalnız cüceler gülmüyor, aksine çok ciddiler. 
-Yooo yooo diyorum siz gerçekten ciddi olamazsınız değil mi?
4. cüce: Emin ol senin ölmeni isteseydik bu zevkli görevi o nalet cadıya kaptırmazdık fakat gerçek bu.
Bu ormanda işim bittiğinde,  ve cadının gazabından kurtulduğumda bu 4. cücenin kafasını ezeceğim diye söyleniyor içimde ki ben. 

Eh diyorum madem öyle peki nerede bu prensin evi?

Bir kaç saat sonra:
Bu 7 cüceye inandığım için kafayı yemiş olmalıyım. Bu ormanda bir ev bile yokken bir prens olacağına inanmamı sağlayan şey ne acaba. Oflaya puflaya yürüyorum ormanın içerisinde. 
Eğer yerde bir oyana bir buyana tur atan cüceleri görmemiş olsaydım şuan beni ölümüne rahatsız eden ayakkabıları da fırlatıp atabilirdim lakin her ne kadar cüce de olsa bir insanı öldürmek pek de iştah açıcı gelmediği için acıya katlanıyorum.
Ne kadar yürüdüğümü unuttuğum bir anda, ayaklarım acıdan kopacağı sırada yere yığılıyorum. Şahsen prensde, cadı da, o lanet cücelerde hatta sınavda umrumda değil. Öleceksem öleyim... Bu düşünceyle yavaşça kendimden geçiyorum. 
Ne kadar zaman baygın kaldım bir fikrim yok. Fakat uyandığımda kendimi kocaman bir odada buluyorum ve artık 1780'lerin Fransasında olduğuma eminim. Odanın içerisi pastel renklerde ve oldukça sade. Tabi bu sadelik anlayışı günümüzle düşünülürse geçerli. Zira bu dönemin en şaşalı süslemesi olduğuna eminim. 
Meraklı gözlerle odayı incelerken ahşap kapı gıcırdayarak açılıyor. Şaşkın gözlerle kapının eşiğinde duran sanki bir tanrı heykelinin vücut bulmuş hali olan adam beni olduğum yere kitliyor.
Ah diyor sesi sanki bir notanın ezgileri gibi. 
-Uyanmışsınız. Ayağınıza pansuman yapsak iyi olacak.
Aval aval bakıyorum adamın suratına. Hatta şuan salyalarım bile akıyor olabilir. Kafasını hafif sağa eğip yarım ağız gülümserken dudağının kenarları çok düzgün bir şekilde kıvrılıyor. Öldüm galiba. Ve şuan cenentin en güzel katı yaşadığım saçmalıklar yüzünden bana verilmiş. Yavaşça yanıma sokulup:
-Pardon hanımefendi biraz oturmanız lazım diyerek beni kucakladığı gibi yatağın bir köşesine oturtuyor ve anlatmaya başlıyor:
-Sizi ormanda bulduğumda baygındınız. Herhalde güneş çarpmış olacak. Bu aylar kızıl orman çok sıcak olur. Sizi tam zamanında bulduğum için çok şanslısınız. Eğer biraz geç kalsaydım şuan kızgın güneş altında kavrulmuş olurdunuz. 
Normalde böyle cümlelerin beni tedirgin etmesi gerekir ama karşımda ki adam o kadar yakışıklı ki düşünme yitimi de kaybetmiş durumdayım bu sebeple.
Eh diyor pansumanınız bitti. Artık yemeğe geçebiliriz.
Tabii diyorum gülümseyerek ve onunla birlikte çıkıyorum odadan. 100 den fazla basamak olduğuna emin olduğum bir merdivenden inmeye başlıyoruz. Çaktırmamaya çalışsam da ayağım cidden feci acıyor ama şuan ki durumu da bozamam yani. Biraz katlanacağız. 
Nihayetinde merdivenlerden inip yemek salonuna vardığımda masanın baş köşesinde gördüğüm karalar içerisinde ki kadın beni içerisinde bulunduğum o mutlu ortamdan koparıp gerçeklikle yüz yüze bırakıyor.
Ahh diye geçiriyorum içimden. Bende çok şaşırmıştım nasıl bu kadar iyi bir olay başıma geldi diye.
Kadın bakışlarını üstüme kilitlemiş durumda. Göz hapsinde oturuyorum koltuğuma. Prens beni oturttuktan sonra cadının yanına geçerek yanağına bir öpücük konduracağı sırada cadı gayet yüzsüzce dudaklarına yapışıyor adamın gözleri benim gözlerimdeyken. Rahatsız olmuşçasına kıpırdanıp buradan nasıl kurtulacağımı düşünüyorum. Neticede cadının evinde sevgilisini ayartacak kadar aptal değilim. Başka bir  yolu olmalı. Buradan kurtulmanın başka bir yolu olmalı...
Cadının göz hapsinde biten akşam yemeğinden sonra odama çekildiğimde tamamen bitkin durumdayım. Ne yapacağımı bile düşünemiyorum. O kadar yorgunum yani. 
Biraz uyumak için yatağa uzandığım sırada kapım tıklatılıyor. O çirkin cadıyla nasıl çıktığına inanmadığım prens biraz telaşlı biraz da ürkek adımlarla içeri girip kapıyı kitliyor. 
Ne olduğunu anlamasam da doğruluyorum uzandığım yerden.
- Bir şey mi oldu diye soruyorum?
-Biliyordum diyor sessizce. Geleceğini biliyordum.
-Affedersin ama neden bahsettiğini anlamadım?
-Beni cadıdan kurtarmak için geldin değil mi? Beni öptüğünde her şey eski haline dönecek değil mi?
- Ah.. Şeyy .. E- evet teorik olarak öyle diyorum. Fakat içimde ki ses her şeyin dönüp dönmeyeceğinden pek de emin olmayarak homurdanıyor.
- O zaman hadi öp beni diyor prens. Cadı uyanmadan bir an önce öp ki herkes ait olduğu yere dönebilsin.
-Evet diyorum kendi kendime evet bu sırf iş için. Yapmam lazım. Korkunun ecele faydası yok. 
Prens bana yaklaşıyor. O yumuşacık elleri belimi kavrıyor. Nefesini  hissedebiliyorum yüzümde. Gözlerimi o geniş omuzlarından, bir ressamın elinden çıkmışçasına yaratılmış yüzüne kaydırıyorum. Bakışlarımız buluşuyor. Kalbim o kadar hızlı atıyor ki korkudan mı yoksa heyecandan mı olduğunu kestiremiyorum. Beni yavaşça kendine çekiyor. Boynunu hafifçe eğip tam dudakları dudaklarımla buluşacakken Güümmm diye bir ses yerimden sıçramama sebep oluyor. Korkudan kalbim duracak. Cadı tüm haşmetiyle kapının ucunda. 
-Biliyordum diyor. Seni ilk gördüğümde anlamıştım. Fakat buradan kurtulamayacaksın.
Bir hışımla elinde ki asasını sallıyor ve yere yığılıyorum. O sırada bir el hissediyorum omuzlarımda. Omuzlarımda ki el beni o kadar hızlı sarsıyor ki pek fazla baygın kalamayacağım galiba. Sarsıntı daha güçlendikçe huzursuzca kıpırdanıyorum. Gözlerimi yavaşça açarken ölüp ölmediğimi merak ediyorum. Prense ne olduğunu merak ediyorum...
- Hey ros diyor bir ses yine. Kendime gelmeye çalışırken yavaşça etrafa göz atıyorum.
-Hey kızım kalk artık neredeyse okula vardık.
The End


Ahh cidden paslanmışım. Yani şu hikayeyi çıkarmak kaç saatimi aldı emin değilim. Artık ne kadar oldu olmadı bilmiyorum ros bebeyim ama yine de boş geçirmek istemedim. Chat köşelerinde kendi doğum günün hatırlatmana gönlüm el vermedi. Cidden kendi doğum gününü hatırlatan senin gibi kaç çatlak vardır şu dünyada merak ediyorum XD Hediyemi de sunduğuma göre yeni yaşının sana sevgi, sevgi, ve bol bol sevgi getirmesini dileyerek sazı diğer cadılara bırakıyorum. Mutlu yıllar şekerim.
Başka bir masalda buluşmak üzere minna...

- Copyright © Mabushi Majo - - Powered by Blogger - Designed by Johanes Djogan -